Ahmet Hamdi Tanpınar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

thumbnail

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Cumhuriyet Dönemi Sanatçıları 3, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra

CUMHURİYET DÖNEMİ SANATÇILARI

17- AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 - 1962)

* Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust'u kendisine üstat olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi "güzel sanat"tır. Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan dili kullanmasıdır.
* Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde göstermiştir. İlk şiiri 1920’ de yayımlanmıştı. Geniş okuyucu kitlesi onu umumiyetle lise kitaplarına ve antolojilere giren "Bursa'da Zaman" şiiri ile tanır. Altmış kadar şiirinden ancak otuz yedisi ile tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri
adıyla genişletilmiş olarak 1976). Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
* Çeşitli baskıları olan eserleri Dergâh Yayınları’nda toplanmaktadır. Enis Batur, 1992 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan “Seçmeler” adlı bir kitap hazırladı. Yazar ile ilgili yayınlanmış en son eser 2007 yılının sonunda çıkan "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa"dır. Eser Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlardan oluşmaktadır.

Yapıtları:
Şiir
* Şiirler
Öykü
* Abdullah Efendinin Rüyaları
* Yaz Yağmuru,
* Hikâyeler,
Roman
* Huzur, 1949;
* Saatleri Ayarlama Enstitüsü,
* Sahnenin Dışındakiler,
* Mahur Beste,
* Aydaki Kadın
Deneme
* Beş Şehir, 1946;
* Yahya Kemal,
* Edebiyat Üzerine Makaleler, (1969)
* Yaşadığım Gibi,
Monografi
* XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

18- KEMAL TAHİR (1910 - 1973)

* İstanbul’a döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini görevinde bulundu. "Körduman", "Bedri Eser", "Samim Aşkın", "F. M. İkinci", "Nurettin Demir", "Ali Gıcırlı" gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aşk ve macera romanları, senaryolar yazdı. Fransızca çeviriler yaptı. 6-7 Eylül olayları sırasında tekrar gözaltına alındı. Harbiye Cezaevi’nde 6 ay yattı. Çıktıktan sonra 14 ay kadar Aziz Nesin'le birlikte kurdukları Düşün Yayınevi’ni yönetti. Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirleri 1931'de "İçtihad" dergisinde yayınlandı. Yeni Kültür, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları "Geçit", Var, Ses dergilerinde şiirleri çıktı. İlk önemli eseri olan 4 bölümlük "Göl İnsanları" uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, 1955'te basıldı. Yine 1955'te basılan "Sağırdere" romanıyla adını duyurdu. İstanbul'u bir çerçeve gibi alıp Türklerin Osmanlılıktan Cumhuriyet'e geçişini incelediği "şehir romanları" dizisinin ilk kitabı "Esir Şehrin İnsanları" 1956'da yayınlandı. Bu kitapta Mütareke dönemi İstanbul'unu anlattı. Dizinin diğer kitabı olan "Esir Şehrin Mahpusu" 1961'de, "Hür Şehrin İnsanları" 1976'da basıldı.
* İlk kitaplarında daha çok köy ve köylü sorunlarına eğildi. Daha sonra Türk tarihinin ve özellikle yakın tarihin olaylarını ele aldı. "Devlet Ana"da, kuruluş sürecindeki Osmanlı toplumu ve yönetim sistemini, "Kurt Kanunu"n da Atatürk'e karşı düzenlenmek istenen İzmir suikastını, "Rahmet Yolları Kesti" ve "Yedi Çınar Yaylası"nda ağalık kurumu ve eşkıyalık olgusunu inceledi. "Yorgun Savaşçı"da Anadolu'daki başsız, öndersiz ulusal güçlerin birleşip Ulusal Kurtuluş Savaşı'na başlamasına kadar geçen dönemi anlattı. "Bozkırdaki Çekirdek"te de köy enstitüleri üzerinde durdu,
* Osmanlı - Türk toplumunun kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle Batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir. Bu ana fikir çerçevesinde "Devlet Ana"da Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Diğer romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalıştı.
* Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı. En üretken romancılarımızdan biri oldu.

Yapıtları:
Roman:
* Sağırdere (1955)
* Esir Şehrin İnsanları (1956)
* Körduman (1957)
* Rahmet Yolları Kesti (1957)
* Yedi Çınar Yaylası (1958)
* Köyün Kamburu (1959)
* Esir Şehrin Mahpusu (1961)
* Bozkırdaki Çekirdek (1962) * Kelleci Memet (1962)
* Yorgun Savaşçı (1965)
* Devlet Ana (1967)
* Kurt Kanunu (1969)
* Büyük Mal (1970)
* Yol Ayrımı (1971)
* Namusçular (1974)
* Karılar Koğuşu (1974)
* Hür Şehrin İnsanları (1976)
* Damağacı (1977)
* Bir Mülkiyet Kalesi (1977)
Öykü:
* Göl İnsanları (1955)
Notlar:
* Kemal Tahir’in Notları
Mektup:
* Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar (1979)

19- TARIK BUĞRA (1918 – 1994)

* Roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.
* Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. 1940’da tamamladığı roman, 1948’de Çınaraltı dergisinde tefrika edilmişti. Ama adı, bir iddia üzerine üç saatte yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948’de Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu. 1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı Oğlumuz’u, 1952’de Yarın Diye Bir Şey Yoktur, 1954’te İki Uyku Arasında, 1964’te Hikâyeler izledi.
* Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955’te çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.
* Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumhuriyet’in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi.
* Ortaoyuncusu “Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü,
* Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık’la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı,
* Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü aldı. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı.
* Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Yapıtları:
Hikâye:
* Oğlumuz (1949)
* Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
* İki Uyku Arasında (1954)
* Hikâyeler (1964, yeni ilavelerle 1969)
Tiyatro:
* Ayakta Durmak İstiyorum
* Akümülatörlü Radyo
* Yüzlerce Çiçek Birden Açtı (1979)
Gezi Yazıları:
* Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)
Fıkra ve Deneme:
* Gençlik Türküsü (1964)
* Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
* Politika Dışı (1992).
Roman:
* Siyah Kehribar (1955)
* Küçük Ağa (1964)
* Küçük Ağa Ankarada (1966)
* İbişin Rüyası (1970)
* Firavun İmanı (1976)
* Gençliğim Eyvah (1979)
* Dönemeçte (1980)
* Yalnızlar (1981)
* Yağmur Beklerken (1981)
* Osmancık (1983).
Senaryo ve oyunu:
* Sıfırdan Doruğa - Patron (1994).

20- YAŞAR KEMAL (1922-...)

* Kullandığı sade Türkçe ile Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli romancılardandır. Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir.
* O dönemde şiirleri Adana Halkevi'nin yayını olan "Görüşler Dergisi"nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde şiirleri görüldü.
* 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi.
* Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde Orhan Kemal’le tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı.
* 1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi' nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı. O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının 1952 yılında "Sarı Sıcak" adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı "İnce Memed" 1955 yılında çıktı. 1955 - 1984 yılları
arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı.
* Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı kazandı. 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti" adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü'nü aldı. "Yer Demir Gök Bakır" Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. "Binboğalar Efsanesi" 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü' ne değer görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı.
* Yapıtlarında Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu ortaya koyan yazarın betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir. Bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan - doğa - çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.
* 39 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yere sahiptir.

ESERLERİ:
ROMAN:
* Teneke (1955 - 1987)
* Beyaz Mendil (1955)
* İnce Memed I (1955 - 1989)
* Namus Düşmanı (1957)
* Ala Geyik (1959)
* Ölüm Tarlası (1966)
* İnce Memed II (1969 - 1988)
* Yılanı Öldürseler (1981)
* İnce Memed III (1984 - 1988)
* İnce Memed IV (1987/1989)
* Ortadirek (1960 - 1989)
* Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974 - 1990)
* Yumurcuk Kuşu (Kimsecik I, 1980 - 1988)
* Kale Kapısı (Kimsecik II, 1985 - 1987)
* Yer Demir Gök Bakır (1963 - 1990)
* Üç Anadolu Efsanesi (1967 - 1987)
* Ölmez Otu (1968 - 1988)
* Ağrı Dağı Efsanesi (1970 - 1990)
* Çakırcalı Efe (1972 - 1986)
* Yusufçuk Yusuf (1975 - 1990)
* Al Gözüm Seyreyle Salih (1976 - 1990)
* Kuşlar da Gitti (1978 - 1990)
* Deniz Küstü (1978 - 1990)
* Hüyükteki Nar Ağacı (1982 - 1990)
ÖYKÜ:
* Sarı Sıcak (1952 - 1987)
RÖPORTAJ:
* Yanan Ormanlarda Elli Gün (1955)
* Çukurova Yana Yana (1955)
* Peri Bacaları (1957 - 1985)
* Bir Bulut Kaynıyor (1974 - 1989)
* Allahın Askerleri (1978 - 1987)

23 Mayıs 2019 Perşembe

thumbnail

Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Kitabın Yazarı : Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitabın Özeti :


BİRİNCİ BÖLÜM: BÜYÜK ÜMİTLER

Hayri İrdal başından geçen olayları ve tüm hayatını anlatmak istemiştir. Bunun sebebi ise Halit Ayarcı ve müessese ile ilgili iddiaları reddetmek ve tüm gerçeği anlatmaktır. Hayatını ise tıpkı bir milad gibi Halit Ayracı’yla tanışmadan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırmaktadır.

Hayri İrdal hayatını anlatmaya çocukluğundan başlar. Fakir bir ailede doğum büyümesine rağmen mutlu bir çocukluk geçirir Hayri İrdal. Fatih Rüştiyesinde öğrenim görür. Bu sıralarda asıl doğum günü olarak bahsettiği bir hediye almıştır. Bu hediyeyi dayısı ona almıştır ve bu bir saattir. Hediye aldığı bu saatin dışında evlerinde de saatler vardır. Bunlardan biri Mübarek diğeri ise anne ve babasının yattığı odada bulunan radyolu masa saati ve sonuncusu ise babasının koyun saatidir.

Bu saatler içinde en mühim ve en tesirli olanı mübarektir. Mübarek ayalı bir duvar saatidir. Hayri İrdal’ın babasına, dedesinden miras kalmıştır. Babasının dedesi Tevkiî Ahmet Efendi başının sıkıştığı bir zaman kurtulursa cami yaptıracağını söyler. İşleri düzelince caminin arsasını alır, elinde parası azalınca da cami için halı, kilim, büyük saati ve duvarlara asılacak kandilleri tedarik eder. Fakat camiyi yaptıramaz, vasiyette bulunur. Bu saatte alınan eşyalar içerisinden miras kalmıştır.

Hayri İrdal dayısının hediye ettiği saati incelemeye, içini sökmeye ve kurcalamaya başlar. Böylelikle saatlere olan merakı da gittikçe artar. Vaktinin çoğunu Nuri Efendi’nin muvakkithanesinde geçirir. Ama Nuri Efendi ona pek fazla iş tutturmaz. Ayak işlerine bakar. Muvakkithaneye gelen ziyaretçiler vardır. Bunlar Abdüsselam Bey, Avcı Naşit Bey, Seyit Lütfullah, Eczacı Aristidi Efendi’dir.

1912 yılında Nuri Efendi’nin ölümü ile Hayri İrdal ortada kalır. Başka bir saatçinin, Asım Efendi, yanında işe girer. Fakat Seyit Lütfullah’ın bir saati aşırmasıyla Hayri’de işten çıkarılır. Bu olayın ertesi günü, Hayri’nin halası vefat eder. Ekonomik durumları kötü olduğu için babası halasının cenazesiyle ilgilenmek yerine evine gidip satılabilecek olan şeyleri toparlamaya başlar. Fakat tam gömülecekken dirilen halası babasını ve Hayri’yi evinde yakalar ve kovalar.

İKİNCİ BÖLÜM: KÜÇÜK HAKİKATLER

Hayri İrdal terhis olup da İstanbul’a dönünce her şeyi çok değişmiş halde bulur. Hayri İrdal’ın babası askerdeyken vefat etmiştir. İş aramaya başlar fakat İstanbul’da onlarca yeni terhis edilmiş asker olduğu için iş bulması oldukça zordur. Bu sebeple Abdüsselam Bey’in yanına gitmeyi düşünür fakat gidemez. Ama Abdüsselam Bey onun yanına gelir. Ferhat Bey ile birlikte Posta Telgraf Mektebi’ne girmeye teşvik ederler. Okula başladıktan sonra da Abdüsselam Bey’in kızı yerine koyduğu Emine ile evlenip onların evine yerleşir.

Hayri İrdal tünel idaresinde çalışmaya başlar. Evden çocukları ayrılan Abdüsselam Bey yalnızlık korkusu sebebiyle sürekli Hayri ve Emine ile birliktedir. Bu sırada iyice yaşlanmıştır. Emine ve Hayri’nin çocukları olmuştur. Abdüsselam Bey ismini Zahide koyacağına yanlışlıkla kendi annesinin ismi olan Zehra koyar. Bu yanlışlıktan sonra da sürekli Zehra’yı “valide” diye çağırmaya başlar. Zehra’yı kendine “oğlum” der. Bütün malvarlığını Zehra’ya bıraktığına dair vasiyetnameler hazırlar. İhtiyarın ölümü üzerine evden bir kucak dolusu vasiyetname çıkar. Abdüsselam Bey’in ölümü üzerine akrabalar eve doluşur. Bunun üzerine herkes evli çifti, ortada miras denecek bir şey olmamasına rağmen ihtiyar adamı kandırmakla suçlar ve onları mahkemeye verirler. Mahkeme sonuçlarına göre vasiyetname iptal edilir.

Bir gün iş arkadaşı Sabri Bey ile dalga geçmek için olmayan Seyit Lütfullah’ın bahsettiği Şerbetçibaşı Elması’ndan bahseder. Kısa zamanda bunu etrafındaki herkes duymuştur. Abdüsselam Bey’in alacaklılarının da kulağına gider. Onlar Hayri İrdal’ı tekrar mahkemeye verirler. Mahkemede Hayri İrdal böyle bir elmas olmadığını arkadaşını kandırmak için öyle söylediğini anlatmaya çalışır fakat mahkeme Hayri İrdal’ın anlattıklarını tutarsız ve saçma bulur. Akli dengesinin yerinde olmadığını düşünerek Adli Tıbba gönderir ve Hayri İrdal ile Doktor Ramiz burada tanışırlar.

Doktor Ramiz’in başka tedavi edecek hastası olmadığı için sürekli Hayri İrdal ile ilgilenir. Psikanaliz ile uğraştığı için rüyalarından bahsetmeye önem verir. Odasında yatabilmesi için müdürden özel izin alır. Doktor Ramiz’in Hayri İrdal’ın teşhisini koyması için beklenen süre zarfında Hayri İrdal oradaki saatleri tamir eder. Tedavi süreci başladıktan on gün sonra Doktor Ramiz teşhisini koymuştur. Buna göre Hayri İrdal “baba psikozu” hastalığına sahiptir. Yani babasını beğenmemekte herkesi baba yerine koymaya çalışmaktadır. Bu sırada Hayri İrdal’ın rüyalarını da beğenmiyor. Bu gece rüyanda görmen gerekenler diye liste ile rüya siparişi veriyordu. Bir süre sonra Doktor Ramiz acıyarak Hayri İrdal’ın raporunu verir.

Raporu alıp hastaneden çıktıktan sonra Doktor Ramiz ve Hayri İrdal yakın arkadaş olurlar. Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ı Şehzadebaşında her çeşit ve meslekten insanların takıldığı bir kıraathaneye götürür. Bu kıraathanede Yangeldi Asaf Bey, Cemal Bey, Nevzat Hanım, Selma Hanım, Semih Bey, Sabriye Hanım, Zeynep Hanım ile tanışır ve ilerde onlarla birlikte İspritizma Cemiyeti’ni kurarlar.

Başta kahve sahibi olmak üzere burada herkesin takma adları ve kendileri görülür görülmez hatırlanan ve hatırlatılan bir iki hikâyesi vardır. Hayri İrdal bu kahveye geldikten sonra pek çok yeni insanla tanışır. Hayri İrdal’ın takma adını ise “Öksüz” koyarlar. Hayatında büyük bir değişikliğe Halit Ayarcı ile de bu kahvede tanışacaklardır. Bu sıralarda Hayri İrdal’ın Ahmet isminde bir oğlu olur. Daha sonra eşi Emine çok hastalanır ve vefat eder. Emine’nin vefatından sonra Hayri İrdal çocukları ile pek fazla ilgilenmez.

Bu sıralarda Doktor Ramiz, uzun zamandan beri planlamış olduğu ve kurmak istediği psikanaliz cemiyetini kurar ve Hayri İrdal bu cemiyette müdür sıfatıyla görev alır. Konferanslarından birinde Hayri İrdal’ı Türkiye’de tedavi ettiği ilk hasta olarak tanıtır ve bu sayede ikinci eşi olan Pakize’nin dikkatini çeker. Bu sırada İspritizma Cemiyeti’nde de çalışmaktadır. Bir gün Cemal Bey, Hayri İrdal’a kendi şirketinde çalışmasını teklif eder. Hayri İrdal kabul eder ve işe başlar. Bu sırada Cemal Bey’in refikası Selma Hanım’a âşıktır. Fakat Cemal Bey bir süre sonra Hayri İrdal’ı işten çıkarır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SABAHA DOĞRU

İşinden çıkarılan Hayri İrdal çok fazla yoksulluk ve sefalet çeker. Bu sırada kızı Zehra’yı isteyen Topal İsmail adında biri vardır. Hayri İrdal, Topal İsmail’den hiç hoşlanmaz ve kızını vermek istemez. Fakat karısı ve baldızları Zehra’yı çirkin ve sevimsiz olduğu konusunda o kadar iddialarda bulunurlar ki Zehra da Topal İsmail’i kabul edeceğini söyler. Hayri İrdal da kızına bakamayacak derecede yoksul ve muhtaç olduğu için o da kızına Topal İsmail’e vermeye razı olur. Hayri İrdal da son zamanlarda karısı Pakize’den oldukça şikâyetçiydi. Olmadık başka şeylere kızıp sinirini Hayri İrdal’dan çıkarırdı. Hatta odasından atardı. Ama Hayri İrdal odasından attığı için üzülmez aksine sevinirdi.

Bir gün kahvede Doktor Ramiz’i beklerken müstakbel damadı Topal İsmail’i izlemeye başlar. Bu sırada omzuna bir el dokunur. Bu el Doktor Ramiz’in elidir. Doktor Ramiz’in yanında Hayri Bey’in hayatını değiştirecek olan Halit Ayarcı vardır. Doktor Ramiz, Halit Ayarcı’yı Hayri İrdal ile tanıştırır. Sohbet ederlerken Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ın iyi bir saatçi olduğundan bahseder. Bunun üzerine Halit Ayarcı cebindeki bozuk saati çıkararak Hayri Bey’den tamir etmesini istedi. Hayri Bey’de saatin mıknatıslandığını bununda ancak saatçilerde bulunan bir aletle yapılabileceğini söyler. Bu sırada Topal İsmail bir güzel dayak yer. Hayri İrdal bu duruma çok sevinir, keyfi yerine gelir. Sonra birlikte Agop Saatçiyan’a Halit Ayarcı’nın saatini tamir ettirmeye giderler.

Saatçiden çıkınca Halit Ayarcı, Hayri İrdal ve Doktor Ramiz’i boğaza davet eder ve birlikte Büyükdere’ye rakı içmeye giderler. Yemek yerlerken Devletli gelir ve Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ı aziz dostlarımdan diyerek tanıştırır. Hayri İrdal o gece Halit Ayarcı’ya bütün hayatını anlatır.

Büyük baldızının muganniye olmak istediğini de anlatması üzerine Halit Ayarcı onun kolay iş olduğunu söyleyerek ilerleyen zamanlarda onu gazinoya çıkarır. O günlerde Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün temlini oluşturacak olan küçük daire açılır. Daire de Hayri İrdal müdür muavini, Halit Ayarcı’nın yeğeni Nermin Hanım kıdem şefi ve Halit Ayarcı ise teşkilatçı olarak görev alırlar.

İlk ay hiçbir şey yapmadan otururlar. Sadece kırtasiye eksikleri tamamlanır, ay sonuna doğru ise daktilolar ve perdeler gelir. İkinci ayın ortalarına doğru Halit Ayarcı daireye gelir, slogan seçerler. Bu sloganı seçerken rahmetli Nuri Efendi’nin sözlerinden de faydalanırlar. Seçilen sloganlardan birer tane bastırıp şehre dağıtılmasına karar verirler. Üçüncü aya doğru Halit Ayarcı enstitünün teşkilatının hazırlanmış olduğunun müjdesini verir. Bu sırada Hayri İrdal bir işi olduğu için rahattır fakat ne iş yaptıklarını anlayamaz, sık sık bu işin ne olduğunu sorgular. Üçüncü ayın sonlarına doğru işlerindeki durgunluk azalır. Bir sabah Halit Ayarcı, önde belediye reisi ve yanlarında belediye reisinin yardımcılarından biriyle daireye gelir. Daireyi gezdikten sonra hep beraber oturarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kadrosu ile ilgili olarak münakaşa etmeye başlarlar. Halit Ayarcı, enstitünün mutlak kadro ve ihtiyaçlarını anlatır.

Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın kızı Zehra’yı kâtip olarak işe alma teklifinde bulunur. Üç gün sonra Zehra, Nermin Hanım’ın mahiyetinde işe başlar. Bu sıralarda Halit Ayarcı ve Hayri İrdal çalışan kadro seçmeye başlarlar. Evvela eş dost ve akrabaları işe alma kararı alırlar. Derken, Galatasaray ve Teşvikiye’de ek istasyonlar açılır. Salahiyetli bir zat müesseseyi ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında Halit Ayarcı Ahmet Zamanî Efendi diye saat ustası eski zamanda yaşadığını söylediği birinin kitabını yazmakta olduğunu uydurur. Hayri İrdal da mecbur kaldığı için Ahmet Zamanî Efendi ile ilgili bir şeyler uydurmaya başlar.

Başından beri gazetelerde enstitü ile ilgili bir şeyler yazılıp çizilir. Çoğu Halit Ayarcı ile ilgilidir. Fakat kimilerine göre de tek favori Hayri İrdal’dır. Hayri İrdal’ın Muvakkit Nuri Efendi’nin mezarını tamir ettirmesi ve törende verdiği söylevde Ahmet Zamanî ile ilgili konuşması işin ateşini iyice körükler. Gazetelerdeki makalelere sık sık konu olur.

Yapılan bir röportajda karısı Pakize, Hayri İrdal ile ilgili alakasız, yalan yanlış şeyler anlatır ve röportajın sonunda Hayri İrdal’ın halasını affettiğini söyler. Bunun üzerine halası Zarife daireyi basar ve Hayri İrdal’a saldırır. Halit Ayarcı bunu da fırsata çevirmenin yolunu bularak Saat Sevenler Cemiyeti için Zarife Hanım’a reislik teklif eder ve diğer azaları seçerler.

Bir süre sonra Ahmet Zamanî Efendi’nin Hayatı ve Eserleri isimli kitap çıkar. Hayri İrdal endişelidir fakat Halit Ayarcı oldukça sakin ve kendinden emindir. Kitabın çıkmasından sonra Çengelköylü bir zat kendinin Ahmet Zamanî’nin torunu olduğunu söyler ve soyadını değiştirir. İspritizma Cemiyeti’ndekiler Ahmet Zamanî’nin ruhunu çağırıp, güya, onunla konuşma şerefine layık olurlar.

Bilindiği gibi Cemal Bey, Hayri İrdal’ın en büyük düşmanlarından biridir. Ahmet Zamanî diye birisinin olmadığını asıl gerçek olanın Fennî Efendi diye bir zat olduğunu ortaya atar ve neredeyse her gün bir gazetede bir makale ve röportaj görülür bununla ilgili. Cemal Bey’in tenkitinden sonra herkes Ahmet Zamanî’nin varlığından şüphe etmeye başlar ve kitabın şöhreti kökünden sarsılır fakat tam bu sırada Hayri İrdal ceza sistemini bulur, herkes Ahmet Zamanî Efendi’yi unutur. Cemal Bey ve Nevzat Hanım, Nevzat Hanıma âşık olan Tayfur Bey tarafından öldürülür. Müesseseyi tehdit eden unsur ortadan kalkmış olur.

Zarife Hala evinde bir kokteyl verir. Bu kokteyle her milletten ecnebi bulunmaktadır. Halası ve Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ı hepsi ile tek tek tanıştırırlar. Kokteyl’de halası sahte Mübarek’i herkese tanıtır. Sahte Mübarek’in kadranın üzerindeki kapı açılır, ihtiyar derviş kılıklı bir adam dışarıya çıkarak “Hoş geldiniz!”diye bağırır. Halası bunu diğer davetlilere Ahmet Zamanî Efendi olarak tanıtır. Hayri İrdal bir süre sonra kokteylden sıkılır ve bir odaya giderek uyumaya başlar. Bir süre sonra Halit Ayarcı gelip onu uyandırır, Van Humbert’in geldiğini söyler. Bunun üzerine Hayri İrdal gidip Van Humbert ile tanışır. Van Humbert İstanbul’da bir ay kalır ve çok memnun olarak ayrılır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: HER MEVSİMİN BİR SONU VARDIR

Hayri İrdal’ın halasının kokteylinden birkaç ay sonra bir telgraf gelir. Gelen ajans telgrafında altı Cenubî Amerika şehrinde birer tane Saat Sevenler Cemiyeti’nin kurulduğu haber verilir. Bir müddet sonra da bu cemiyetler İstanbul’daki Saat Sevenler Cemiyeti ile münasebete girerler. Bu sırada enstitü binasının yapımı için içten ve dıştan saat şeklinde bina tasarlanmasını isterler. Bunun için bir mimar arayışına girerler ve bulabilmek için bir yarışma düzenlerler. Fakat uzun bir süre böyle bir binayı tasarlayacak mimar bulamazlar. Bir gün Hayri İrdal’ın aklına eşi Pakize sayesinde bir bina gelir. Bunu tasarlamaya başlar. Hayri İrdal uzun süren çalışma sırasında oğlu Ahmet’ten yardım ister. Ahmet ile birlikte binanın tasarım işlemi sırasında oldukça yakınlaşırlar ve bu bina sayesinde aralarındaki buzlar erir.

Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın getirdiği projeyi çok beğenir. Bir süre sonra Hayri İrdal bütün kamuoyu tarafından yine konuşulmaya ve tartışılmaya başlanır. Birkaç farklı görüş olsa da çoğunluk olumlu gözle bakmaktadır. Bu proje ne kadar tutulduysa Hayri İrdal’ın bir sonraki projesi olan Saat Evleri kimse tarafından onay görmemiştir. İnsanlar Hayri İrdal’ın yaptığı evlerde oturmak istemezler. Herkes Hayri İrdal’a bu davadan vazgeçmesini söyler. Halit Ayarcı bu durumda ne yapacağını bilemez. Biz nerede aldandık diye düşünmeye başlar fakat bu sorusuna da cevap bulamaz. Bir gün artık ben de bu müessesenin sadece bir çalışanıyım diyerek işten elini eteğini çeker.

Halit Ayarcı yeni binanın açılışına gelir. Güzel bir konuşma yapar fakat ondan sonra ortadan aylarca yok olur. Bu sebeple Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne ecnebi heyet geldiği sırada da orada bulunmamaktadır. Heyet 0135’i arayarak saatin kaç olduğunu öğrenir. Bunun üzerine böyle bir kolaylığa rağmen niçin bu enstitüyü kurduklarına dair sorular sorarlar. Ecnebi heyetin Hayri İrdal’a sordukları sorular zaten onun uzun zamandır cevap veremediği sorulardır. Hayri İrdal, Halit Ayarcı’yı arar fakat ulaşamaz. Aradan üç gün geçtikten sonra müessesenin lağvedildiği emri gelir. Bunun üzerine Hayri İrdal Halit Ayarcı’yı tekrar arar. Halit Ayarcı ise bu duruma kayıtsız kalıp telefonu kapatır.

Hafta sonu Villa Saat’te toplantı ve küçük kızı Halide’nin doğum gününü kutlamak amacıyla toplanılır. Hayri İrdal önce itiraz eder fakat Pakize’nin ısrarlarına dayanamaz. Gelen konuklar çok hiddetlidirler. Hesap sormak isterler. Daha sonra Halit Ayarcı gelir ve kararı kaldırdığını söyler. Herkesin neşesi birden yerine gelir.

Hayri İrdal ve Halit Ayarcı tavla oynamaya başlarlar ama Hayri İrdal karşısında oturan Halit Ayarcı’yı bir yabancı gibi hisseder. Bir parti tavladan sonra Halit Ayarcı oradan ayrılır. O geceden sonra Hayri İrdal, Halit Ayarcı’yı kaza yaptığı gece kaldırıldığı evde, yatağında görebilir.

15 Mayıs 2019 Çarşamba

thumbnail

Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Romanın başında Hayri İrdal, elbiselerle insanlar arasında nasıl bir ilişki olduğunu düşünmektedir? 


A) Elbiseler sahiplerinin mizacını benimser. 
B) Elbiseler de insanlar gibi yaşlanır. 
C) Elbiseler insanlara küser. 
D) Elbiselerin acıma duygusu vardır. 
E) İnsanlar elbiseleri çocuk gibi sever. 

2- “Cenab-ı Hak insanı kendi sureti üzerine yarattı; insan da saati…....” 
Muvakkit Nuri Efendi’nin yukarıdaki sözünü tamamlayınız. 

A) Çarka benzeterek yarattı. 
B) Aya benzeterek yarattı. 
C) Kendine benzeterek yarattı. 
D) Pervaneye benzeterek yarattı. 
E) Girdaba benzeterek yarattı. 

3- Hayri İrdal’ın zengin dul halası ölür. İrdal’ın babası mirasa konacağını düşünürken sonrasında ne olur? 

A) Mirasa konamaz çünkü kadın dirilir. 
B) Mirasa konamaz çünkü kadının çocukları çıkagelir. 
C) Mirasa konar borçlarını da öder. 
D) Mirasa konamaz çünkü kadın bütün malını yemiştir. 
E) Mirasa konar ve halasının evine taşınırlar. 

4- Hayri İrdal askerden dönmüş ve üvey annesiyle birlikte yaşamaktayken niçin bu evden ayrılıp Abdüsselam Bey’in evinde yaşamaya başlar? 

A) Abdüsselam Bey’in evlatlığı Emine ile evlenir 
B) Üvey annesine küsmüştür 
C) Abdüsselam Bey’in mirasına konmak için 
D) Üvey annesi ölmüştür, kalacak yeri yoktur 
E) Abdüsselam Bey’in ısrarına dayanamamıştır 

5- Seyit Lütfullah’ın Sinop’a sürülmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Sürekli esrar içmesi 
B) Mehdilik iddiasında bulunması 
C) Asım Efendi’nin dükkânından saat çalması 
D) Eczacı Aristidi Efendi’nin dükkanını yakması 
E) Abdüsselam Bey’i dolandırması 

6- Aşağıdaki olaylardan hangisi bir şekilde “Şerbetçibaşı Elması”yla ilişkilendirilemez? 

A) Abdüsselam Bey’in ölümü ve miras meselesi 
B) Hayri İrdal’in akıl sağlığı kontrolü için Adli Tıbba sevk edilmesi 
C) Doktor Ramiz ile tanışması 
D) Oğlu Ahmet’in hastalanması 
E) Naşit Bey’in Hayri İrdal aleyhine şahitlik yapması 

7- Saatleri Ayarlama Enstitüsü çalışanlarının seçiminde aşağıdaki ana prensiplerden hangisi esas alınmıştır? 

A) Daha önce saatle ilgili herhangi bir alanda görev yapmış olması 
B) Bütün çalışanların en azından lise mezunu olması 
C) Çalışanların açılan birimlere uygun kişilikte genç ve yenilikçi düşünceye sahip olması 
D) Genellikle kahvedeki arkadaş çevresinden referanslı kişiler olması 
E) Mühim yerlerden tavsiye edilenler ve hısım akrabadan olması 

8- Halit Ayarcı’nın yaptıkları işe duyduğu inancı yitirmesi ve her şeyden elini çekmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Enstitüyü incelemeye gelen ecnebi heyetin yapılanları beğenmemesi 
B) Enstitü binasının açılış töreninin yeterli ilgi görmemesi 
C) Hayri İrdal’in Saat Evleri projesini çizmeyi kabul etmemesi 
D) Üyelerin Saat Evlerinde oturmak istememesi 
E) Üyelerin Saat Evlerinin herkesin oturduğu evler gibi olmasını istemesi ve bu konuda ona karşı gelmeleri 

9- Nakit cezasına dayanan esasta şehre ait umumi saatler başta olmak üzere, açıkta bulunan saatlerden biriyle uymayan saatten kaç kuruş alınıyordu? 

A) 2 
B) 3 
C) 4 
D) 5 
E) 6 

10- Hayri İrdal, Aristidi Efendi, Abdüsselam Bey ve Seyit Lütfullah’ın imbikle altın yapma işi hangi olaydan sonra sona ermiştir? 

A) Enstitünün kurulmasıyla 
B) Aristidi Efendinin bir gece tek başına çalışırken laboratuvarın ateş alması 
C) Saat Sevenler Cemiyeti kurulunca 
D) Hayri İrdal ‘in hastaneye kaldırılması 
E) Abdüsselam Efendinin ölmesi 

11- Enstitünün ikinci kısmında hangi şubeler vardır? 

A) Zemberek-Mil 
B) İçtimai Koordinasyon-Çalışma İstatistiği 
C) Yelkovan-İçtimai Koordinasyon 
D) Mil-Akrep 
E) Akrep- Çalışma 

12- İstatistiği Saatleri Ayarlama Enstitüsünde ilk iki istasyon nerede açıldı? 

A) Galatasaray - Teşvikiye 
B) Beyoğlu - Kapıkule 
C) Kadıköy - Galata 
D) Fenerbahçe - Karaköy 
E) Ortaköy - Topkapı 

13- Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında saatlerin iç kapağının altında bulunan çizim ya da yazıları Nuri Efendi nasıl nitelemektedir? 

A) Saatin kalbi 
B) Zembereğin yuvası 
C) Saat ustasının imzası 
D) Ustadan ustaya mektup 
E) Ustanın damgası 

14- Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında pek çok kişi farklı özellikleri sebebiyle eleştirilmiştir. Bu romanda eleştiriye maruz kalmamış, insanlığının hakkını veren iki kişi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Hayri İrdal- Ahmet 
B) Halit Ayarcı- Hayri İrdal 
C) Ahmet- Nuri Efendi 
D) Seyit Lûtfullah- Cemal Bey 
E) Abdüsselam Bey- Aristidi Efendi 

15- Nuri Efendi                          Halit Ayarcı 
I.   Gelenek, eski değerler        Yeni değerler 
II.  Özverili çalışma                    Hazırcılık 
III. Çalışkan, dürüst                   İnsanların gözünü boyayan 
IV.  Doğu                                     Batı 
V. Toplumdan dışlanmış          Sosyal yaşamın içinde 
Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının yukarıdaki kişileri ile ilgili yapılan karşılaştırmada kaç numaralı özellikler yanlış verilmiştir? 

A) I. 
B) II. 
C) III. 
D) IV. 
E) V. 

16- “İlk yıllarımız çok mesut geçti. Mektebi bitirdikten sonra evvela Posta Telgraf’tan çıktım. Sonra Abdüsselam Bey bir dostu vasıtasıyla bana Tünel İdaresi’nde bir iş buldu. O zamana göre iyi kazanıyordum. İlk çocuğumuzun yaşamamasından başka bir derdim yoktu. Bir de kendimize ait bir hayatımızın olmaması… Evde her şey rahat, bol ve emniyetli idi. Fakat hür ve kendi başımıza değildik.” Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanından alınan yukarıdaki parçada Hayri İrdal’ın anlattığı durumu ifade edebilmek için Emine kendilerine aşağıdaki isimlerden hangisini takmıştır? 

A) Sevgi Mağdurları 
B) Hürriyet Tutkuları 
C) Muhabbet Esiri 
D) Hür Mağdurlar 
E) Eli Mahkumlar 

17- Aşağıdakilerden hangisinde Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının bölümlerinden biri değildir? 

A) Büyük Ümitler 
B) Sabaha Doğru 
C) Küçük Hakikatler 
D) Büyük Fırtınalar 
E) Her Mevsimin Bir Sonu Vardır 

18- Hayri İrdal’in annesi neden dedesinden kalma saate “Mübarek” ismini verir? 

A) Ayar kabul etmemesi kafasına göre hareket etmesi 
B) İbrahim Efendi’nin ölümünden sonra durmuş olan saatin tekrar vurmaya başlaması 
C) Tevkii Ahmet Efendi’nin ölümünden sonra durması 
D) Eşinin başına gelen olumsuzluklardan saati sorumlu tutması 
E) O zamanın modası olan bir türküyü çalması 

19- Nuri Efendinin hangi özelliği onun içtimaiyatçı(toplumbilimci) tarafının göstergesidir? 

A) Bozuk saatleri alıp tamir ettikten sonra hayatından dert yanan insanlara hediye etmesi 
B) Kendisine saatlerini tamir için getirenlerle pazarlık etmemesi, ne verirlerse kabul etmesi 
C) Saatlerle insan hayatı arasında kurduğu benzerlik 
D) Semtin en iyi saatçisi olması 
E) İşini zevk alarak yapması, acele etmemesi 

20- Saatleri Ayarlama Enstitüsünü kuran Halit Ayarcı’nın inandığı ana ilke nedir? 

A) Sağduyu 
B) Yeni 
C) Doğruluk 
D) Eski 
E) Mantık

Cevap Anahtarı :

1.A      2.C      3.A      4.A      5.C 
6.D      7.E      8.E      9.D      10.B 
11.B   12.A   13.D    14.C     15.E 

11 Nisan 2019 Perşembe

thumbnail

Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitabının Özeti, Konusu,Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Sahnenin Dışındakiler

Kitabın Yazarı : Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitap Hakkında Bilgi : 

Sahnenin Dışındakiler, Ahmet Hamdi Tanpınar'a ait, 1950 yılında tefrika edilmiş (gazetede bölüm bölüm yayımlanmış), 1973 yılında basılmış; Kurtuluş Savaşı zamanı İstanbul'unu ana kahraman aracılığıyla yansıtan, siyasi konuların fazlaca yer aldığı bir romandır.

Tanpınar, bu romanında iki uygarlık (Doğu-Batı), iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosunu ortaya koyar.

Romanın başlığı, Sahnenin Dışındakiler, İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı'nın yaşandığı Anadolu'dur.

Kitabın Özeti :

Roman, 1920 yılından itibaren başlamaktadır. Cemal, üniversite eğitimi görmek için İstanbul'a gelmiştir, yakın akrabası olan Behçet Bey'in evine gidecektir. Yolda çocukluğunu yaşadığı şehrin, altı yıl içinde çok değiştiğini fark eder. İşgal altında olan şehrin her tarafında, İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri vardır. 

Cemal, birçok tarihî yapının yıkılmış olduğunu görür ve çok üzülür. Mahallesini çok merak ettiği için önce oradaki evlerini görmeye karar verir. Elagöz Mehmet Efendi Mahallesi'ne geldiğinde eski günlerini hatırlar. Altı yıl öncesindeki geçmişine döner. O dönemde Vefa Lisesi'nde okumaktadır. Komşularının kızı olan Sabiha'yı içten içe sevmektedir. Sabiha, ailesindeki sorunlar nedeniyle hassas bir kızdır. Sabiha'nın babası, karısına ait tüm mirası, zevki ve eğlencesi için tüketmiş, sorumsuz bir kişidir. Dolayısıyla, babası annesinin hayatını mahvetmiştir. Sabiha, bu durumdan çok etkilenmektedir. 

O günlerde, Cemal'in hayatında önemli bir değişiklik olur. İhsan, Avrupa'dan döner. İhsanla sık sık görüşmeye başlar. İhsan'la, edebiyat, sanat ve tarihle ilgili sohbetler eder. İhsan, bir süre sonra okulda onların derslerine de girmeye başlar. Cemal, kültürü, bilgisi sebebiyle İhsan'a hayrandır. Türkçülük akımı, Osmanlı Devletinin o zamanki durumu, ülkenin geleceği gibi konularda İhsan, Cemal'in fikirlerini etkilemektedir. 

Bir süre sonra, mahallede bir gelişme daha olur. Mahallenin eski sakinlerinden Kudret Bey'in İtalya'daki konsolosluk görevine devlet son verir. Kısa süre sonra da, Kudret Bey, mahalleye döner. Kudret Bey, bundan sonra Sabiha ve Cemal'in hayatında etkin bir rol oynamaya başlar. Sabiha, bu günlerde kadın meselesi üzerinde düşünmekte ve Batılı kadınlar gibi özgür olmak istemektedir. Bu düşüncelerinde İhsan'ın rolü büyüktür. Cemal, İhsan'la Sabiha arasındaki yakınlıktan rahatsız olmaktadır. Sabiha'yı çok sevdiği İhsan'dan kıskanmaktadır. Kudret Bey bundan sonra Cemal'in yakınlık duyduğu en önemli kişi olur. Uzun uzun onun fikirlerinden bahsedilir. 

Mutsuz bir evlilik yaşamış olan Kudret Bey modern, ecnebi bir kadınla evlenmek istemektedir. Buna evlilik işleriyle uğraşan Sakine Hanım aracı olur. Fakat Kudret Bey, hüsrana uğrar, tanıştığı kadını beğenmez. 

Bu günlerde, Sabiha, yeni tanıştığı Matmazel Coroline'in kadın haklan ile ilgili fikirlerinden etkilenmektedir. Babası Süleyman, çok serbest yaşayan bir insan olmasına rağmen kızı Sabiha'yı bu yüzden sokak ortasında döver. Sabiha'nın aklından bu Batılı fikirleri atmasını ister. 

Bu arada İhsan, o dönemin en etkin siyasi oluşumlarından İttihat ve Terakki partisiyle İlişki kurar. İhsan, Sabiha ve Cemal'in fikirlerinin oturduğu yıllardır bu yıllar. Sabiha aktörlük ve tiyatro İle ilgilenmeye başlar. O esnada, Cemal'in babasının tayini Anadolu'ya çıkar. Cemal, Sabiha'dan ayrılmak zorunda kalır.

Cemal, bugünleri hatırladıktan sonra mahallesinde hep Sabiha'yı arar. Sabiha'yı altı yıldır, İstanbul'dan ayrıldığından bu yana, görmemiştir. Sabiha'dan haber alacağını umarak İhsan'ın evine gider. İhsan çok değişmiştir. İhsan'ın evinde Muhsin Bey ve birkaç kişi vardır. İttihat ve Terakki cemiyeti yanlıları ile padişah taraftarları arasında tartışma ortamının içinde bulur kendini. Cemal, İhsan'ın Millî Mücadele yanlısı olduğunu görür. Cemal, İhsan'dan beklediği yakınlığı göremez. İhsan ve Muhsin Bey, hemen ona görev verirler. Tevfik Bey'e gidecektir. Ona İhsan'ın evinde gördüklerini nakledecektir. Cemal, oradan Tevfik Beyin yalısına geçer. Tevfik Bey onu gördüğüne çok sevinir. Tevfik Bey'den Sabiha'nın hâlini öğrenir. Sabiha, Muhtar isimli acayip bir adamla evlenmiştir. Muhtar, kirli idlerle uğraşan, uçarı, ahlaksız bir insandır. Cemal, Sabiha'nın mutlu olmadığını düşünür. Ona acır. Sabiha'yı bulmaya kesin karar verir. Aynı akşam, Tevfik Bey'le Boğaz'da sal sefası yaparlar. Boğaz'da gezen düşman askerlerine kızarlar ve Tevfik Bey onları Türk musikisini dinlemek zorunda bırakır.

Ertesi gün, Cemal Tevfik Bey'in yalısından ayrılır. Sami Bey'in evine gider. Sami Bey Millî Mücadeleyi organize eden önemli kişilerdendir. Ona İhsan'ın notunu iletir. Cemal, İstanbul'a gelir gelmez bu karışık işlerin içinde bulmuştur kendini. Emrivaki görevler verilmiştir. Cemal, bu çevreden kaçmak ister. Fakat olaylar, buna engel olur. Aynı gün, İhsan'la Tepebaşı'na çıkarlar. Cemal, İstanbul'un ne kadar değiştiğini daha iyi anlar. Her yeri Ruslar sarmıştır. İhsan'la böyle bir Rus lokantasında otururlar. İhsan ona bir başka görev verir. Nasır Paşa ile ilişki kuracaktır. Onun hatıralarını yazacaktır. Cemal, bu hatıraları yazdığında devleti sömürenler, düşmanla iş birliği yapanlar büyük darbe alacaktır.

Nasır Paşa, oldukça kibar, altmış yaşına rağmen dinç bir insandır. Nasır Paşa, Cemal'e güvenir ve kâtipliğini kabul eder. Cemal, burada pek çok kişi ile tanışır. Bu arada Kudret Bey'le karşılaşır. Cemal, Kudret Bey'den Sabiha ile ilgili birçok şey öğrenir. Evlendiği kişi Muhtar'ın oldukça zengin olduğunu söyler Kudret Bey. Sabiha ile Muhtar'ı tanıştıran kişi de Kudret Bey'dir. Fakat Muhtar, şimdi bir Rus kadını ile yaşamaktadır. Aynı gün İhsan'a gelişmelerden haber verir. Gece, Madam Elekciyan'ın pansiyonuna gider. Muhlis Bey de burada kaldığı için yabancılık çekmez. Ertesi gün, akrabası Behçet Bey'in evine gider. Cemal, yolda, İstanbul'un içten içe kaynadığına şahit olur. Herkesin savaş nedeniyle zihinleri gergindir. Her an, yeni bir haber insanları sarsmaktadır. Şehrin manzarası büsbütün değişmiştir. Savaşın yenilgi ile sonuçlanması üzerine pek çok kavim İstanbul'a doluşmuştur. Bu insanlar için İstanbul bir eğlence merkezidir. Oysa asıl halk, savaş yüzünden kan ağlamaktadır.

Cemal, her zaman Sabiha'yı aramaktadır. Ancak bir süre Sabiha'yı göremez. Fakat kocası Muhtar'la karşılaşır. Muhtar'ın ve Sabiha'nın babası Süleyman Bey'in yaşantısı son derece iğrenç gelir Cemal'e. Bu arada Cemal'le Nasır Paîjii'nın ilişkileri devam etmektedir. Fakat olay gittikçe tehlikeli bir hâl alır ve yazılanlar bazı kesimleri rahatsız eder. Cemal, Nasır Paşa'nın yanına gider. Nasır Paşanın morali çok bozuklur. Cemal'le beraber geçmişine ait tüm belge ve fotoğrafları ynkar. Bir şeylerden korkar gibidir. Ertesi gün, Köprü'de Cemal'in hiç beklemediği bir olay gerçekleşir. Sabiha'yı görür. Snbiha, Cemal'in İstanbul'a geldiğini önceden öğrenmiştir. Fakat Muhtar'dan korktuğu için gelmemiştir. Sabiha, Cemal'i bulacağına söz verir ve kaçarcasına uzaklaşır.

Bir akşam, Cemal pansiyonda iken Sabiha gelir. Korku içindedir. Muhtar'in kendisinin peşinde olduğunu söyler. Sabiha'nın içkiye alışmış olduğunu ve çok değiştiğini fark eder. Sabiha, ağlamaya başlar. Hayat onu çok yıpratmıştır. Sabiha sürekli: Ah bir karar verebilsem!' demektedir. Sabah uyandığında, Sabiha çoktan gitmiştir. Bir sabah, Cemal, kapısında bir zarf görür. Üzerinde Sabiha'nın resmi vardır. Altında 'Sahneye çıkacak ilk Türk kadını' yazılıdır. Cemal, Sabiha'nın karar veremediği şeyin bu olduğunu anlar. Bu konuyu öğrenmek için, Muhlis Bey'in yanına gider. Orada, daha kötü bir haber alır. Nasır Paşa öldürülmüştür. Şüpheli olarak da İhsan tutuklanmıştır. Roman, bu karışıklık içinde kötümser bir sonla biter. 'Sahnenin Dışı' da Anadolu gibi zor durumdadır.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Sabiha: Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını simgeler. Eserde kadın hakları konusundaki mücadelesiyle dikkat çeker. Tiyatro ile ilgilenmektedir. Romanın sonunda sahneye çıkan ilk Türk kadını olur.

Cemal: Eserin başkahramanıdır. Üniversite öğrencisi olan bu gencin gözüyle İstanbul'un işgal yılları anlatılmaktadır. Cemal, eserin diğer önemli kahramanı Sabiha'yı sevmektedir.

Süleyman Bey:
Sabiha'nın babasıdır. Arzu ve istekleri uğruna bütün servetini ve yakınlarını feda etmiş, Rusların İstanbul'a açtığı eğlence merkezlerine dadanmış bir kahramandır.

İhsan: Avrupa'da eğitim görmüş, kültürlü ve çevresinde etkin bir insandır. Tarih öğretmenliği yapar. Asıl etkin rolü, İstanbul'da Millî Mücadeleyi planlayanlardan olmasıdır.

Diğer Kahramanlar: Nasır Paşa, Kudret Bey, Muhlis Bey, Muhtar, Tevfik Bey.


Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
thumbnail

Beş Şehir (Ahmet Hamdi TANPINAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı :
Beş Şehir

Kitabın Yazarı : Ahmet Hamdi TANPINAR

Kitabın Konusu :

Ahmet Hamdi TANPINAR, bu eserin konusu için: 'Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır.' demektedir.

Kitap Hakkında Bilgi :

Tanpınar'ın en önemli denemelerinden biri olan bu kitapta beş şehir anlatılmaktadır: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul.

İlk yayın tarihi 1946 olan eser; Tanpınar'ın gözlemleri ile etkileyici üslubu birleşince edebiyatımızın en değerli eserlerinden biri doğmuştur. Türk Edebiyatında en kıymetli denemelerden biridir.

Kitaptan Seçmeler

Ankara


Belki Millî Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir istihkam manzarasıdır.

Ankara, uzun tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Asırlar içinde uğradığı istilalar, üst üste yangınlar ve yağmalar, şehirde geçen zamanların pek az eserini bırakmıştır. Acayip bir karışıklık içinde bu tarih daima insanın gözü önündedir. Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı surette rast gele karıştığı, haşır neşir olduğu pek az yer vardır...

Erzurum

Hiçbir yerde memleketin Birinci Cihan Harbi'nde geçir­diği tecrübenin acılığı burada olduğu kadar vuzuhla görülemezdi. Bu, eski ressamların tasvir etmekten hoşlandığı şekilde, ölümün zaferi idi. Dört yıl, bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyafetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldır­mış, seçmeden avlamıştı. Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rast geldiği her şeyi biçmişti. Bununla beraber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum Millî Mücadeleye ön ayak olmuş, Ermenistan zaferini idrak etmiş, yavaş yavaş sağ kalan hemşerilerini toplamaya başlamıştı.

***

Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar. Şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Zaferinin açtığı gedikten yeni vatana giren cedlerimizin fethettikleri büyük, merkezi şehirlerden biridir.

Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Millî Mücadelenin ilk temeli gene Erzurum'da atılır. Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak iradesi, ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Atatürk, Erzurum'dan işe başlar. Tıpkı ilk fatihler gibi oradan Anadolu'nun içine doğru yürür; ordan başlayarak yurdumuzu, milletimizin tarihî hakları adına yeni baştan fethederiz.

Konya

Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır.

Bozkırın kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuklu Sultanlarının şehrinde bulursunuz.

***

Mevlana şairdir. Şiiri inkâr etmesine, küçük görmesine rağmen Şark'ın en büyük şairlerinden biridir. Nasıl Garp Orta Çağı, bütün azap korkusu, içtimai düzen veya düzensizliği ile rahmaniyet iştiyakı ve adalet susuzluğu ile Dante'nin eserinde toplanırsa, Müslüman Şark'ta bütün varlık hikmeti, Hakk'la Hakk olmak ihtirası ve cezbesiyle Divan-ı Kebir'dedir.

Bursa

Bu devir, haddi zatında bir mucize, bir kahramanlık ve ruhaniyet devri olduğu için, Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir. Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken "Ruhaniyetli bir şehirdir." der.

***

İster istemez sayarsınız: Gümüşlü, Muradiye, Yeşil, Nilü­fer Hatun, Geyikli Baba, Emir Sultan, Konuralp... Bunlar hakikaten bir şehrin semt ve mahalle adları; yahut tıpkı bizim gibi muayyen bir zaman içinde yaşamış birtakım insanların anıldıkları isimler midir? Hepsinin mazi dediğimiz o uzak masal ülkesinden toplanmış hususi renkleri, çok hususi aydınlıkları ve geçmiş zamana ait bütün duygularda olduğu gibi çok hasretli lezzetleri vardır...

***

Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan aklan seyrede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne'nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul'un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır.

***

Evliya Çelebi, Bursa çeşmelerinden bahsettikten sonra sözü, "Velhasıl Bursa sudan ibarettir." diyerek bitirir. Canım Evliya!

***

Şimdi Bursa'da asıl zamanın yanı başında, bizim için ondan daha başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci zamanı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebediyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezeli aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir aynadır. Sanatın aynası da bundan başka bir şey değildir.

İstanbul

Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.


Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.

"Teşrinler geldi, lüfer mevsimi başlayacak." Yahut "Nisandayız, Boğaz sırtlarında erguvanlar açmıştır." diye düşünmek, yaşadığımız anı efsaneleştirmeye yetişir. Eski İstanbullular bu masalın içinde ve sadece onunla yaşarlardı.

Bugün mahalle kalmadı. Yalnız şehrin şurasına burasına dağılmış, eski, fakir mahalleliler var. Birbirlerinin hatrını sormak, bir kahvelerini içmek, geçmiş zamanı beraberce anmak için zaman zaman gömüldükleri köşeden çıkan, bin türlü zahmete katlanarak semt semt dolaşan ihtiyar mahalleliler...

Bugünün mahallesi artık eskiden olduğu gibi her uzvu birbirine bağlı yaşayan topluluk değildir; sadece belediye teşkilatının bir cüzü olarak mevcuttur. Zaten mahallenin yerini yavaş yavaş alt kattaki üsttekinden habersiz, ölümüne, dirimine kayıtsız, küçük bir Babil gibi, her penceresinden ayn bir radyo merkezinin nağmesi taşan apartman aldı.

Beylerbeyi'nde, Emirgan'da, Kandilli veya İstinye'de günün her saati birbirinden ayrı şeylerdir. Beykoz, Çubuklu, ağaçlarının serin gölgesinde henüz son rüyalarını üstlerinden atmaya çalışırken Yeniköy ve Büyükdere gözlerinin ta içine batan güneşle erkenden uyanırlar. Kuzguncuk'ta sular, sahil boyunca, arasına tek tük sümbül karışmış bir menekşe tarlası gibi mahmur külçelenirken, ince bir sis tabakasının büyük zambaklar gibi kestiği İstanbul minareleri kendi hayallerinden daha beyaz bir aydınlığa benzer.

28 Mart 2019 Perşembe

thumbnail

Beş Şehir (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı


BEŞ ŞEHİR (Ahmet Hamdi TANPINAR) Test Soruları


1. Anadolu’nun kaderiyle ilgili, Ankara’da yaşanmış olan ve yazara göre “en mühim ve en sonuncu” olay hangisidir?

A) Balkan Savaşları
B) İstiklal Savaşı
C) Ankara’nın başkent oluşu
D) 1. Dünya Savaşı
E) Çanakkale Savaşı

2. Ankara’da Selçuklu devrinden kalma en önemli eser hangisidir?

A) Alaeddin Camii
B) Kocatepe Camii
C) Ankara Kalesi
D) Hitit Heykeli
E) Anıtkabir

3. Erzurum’da toprak sahiplerinin ve Gürcü beylerinin kızlarından gelin olarak alınan kadınlara ne denirmiş?

A) Hatun
B) Sultan
C) Paşa
D) Cariye
E) Zevce

4. Başkenti Konya olan Selçuklu devletinin karşılaştığı “iki mühim hadise” nedir?

A) Haçlı seferleri ve Moğol istilaları
B) Moğol istilaları ve Sultan Alaeddin’in öldürülmesi
C) Haçlı Seferleri ve Varna Savaşı
D) Alanya’nın fethi ve 1. Kılıçarslan’ın tahta çıkışı
E) Moğol istilaları ve 1. Gıyaseddin Keykavus’un öldürülmesi

5. Konya’da ve diğer Selçuklu şehirlerinde, Selçuk mimarisinin en parlak devri hangi hükümdarın dönemine rastlar?

A) Selahaddin Eyyubi
B) Alaeddin Keykubat
C) Gıyaseddin Keyhüsrev
D) Gıyaseddin Keykavus
E) Kılıçarslan

6. André Gide Bursa’da hangi camiden “ zekânın kemal hâlinde sıhhati” diye hayranlıkla bahseder.

A) Ulu camii
B) Mevlana Camii
C) Mevlevi Camii
D) Yeşil camii
E) Yeni Camii

7. II. Selim’in yaptırdığı Boğaziçi’ndeki Beşiktaş Sarayı’nı sahili doldurarak genişleten ve bu sarayın Dolmabahçe Sarayı adıyla anılmasına sebep olan padişah kimdir?

A) 1. Ahmed
B) 2. Selim
C) 3.Selim
D) 4. Murad
E) 1. Mustafa

8. Yazar, “Keykubat”, “Keyhüsrev” gibi Selçuklu hükümdar ve vezirlerinin ismini neye benzetiyor?

A) Çınara
B) Tahta
C) Mücevhere
D) Yıldıza
E) Denize

9. Ankara kalesinin karşısındaki küçük tepede, İmparator Agustus’un şerefine dikilen Roma’nın zafer mabedinin kalıntılarıyla yan yana duran camii hangisidir?

A) Hacı Bayram-ı Veli Camii
B) Kocatepe Camii
C) Süleymaniye Camii
D) Eyüp Sultan Camii
E) Yeşil Camii

10. Aşağıdakilerden hangisi “Beş Şehir” diye bahsedilen şehirlerden biri değildir?

A) Ankara
B) Edirne
C) Bursa
D) İstanbul
E) Konya

CEVAPLAR:

1-B   2-A   3-C   4-A   5-B   6-D   7-A   8-C   9-A   10-B


BEŞ ŞEHİR (Ahmet Hamdi TANPINAR) Klasik Sorular


1. Anadolu’nun kaderiyle ilgili, Ankara’da yaşanmış olan ve yazara göre “en mühim ve en sonuncu” olay hangisidir?

İstiklal Savaşı

2. Ankara kalesinin karşısındaki küçük tepede, İmparator Agustus’un şerefine dikilen Roma’nın zafer mabedinin kalıntılarıyla yan yana duran camii hangisidir?
Hacı Bayram-ı Veli Camii

3. Ankara’da Selçuklu devrinden kalma en önemli eser hangisidir?
Alâeddin Camii

4. Neden Ankara’da Selçuklu’ dan kalma fazla eser yokmuş? 

Çünkü Selçuklu sultanları Ankara’da kalmamış, ayrıca burası büyük kervan yolları üzerinde değilmiş?

5. Yazar Erzurum’a 1923’ teki ikinci gidişinde şehrin tanınamayacak derecede harap olduğunu görüyor. Bunun sebebi neymiş?
Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı ve hemen arkasından başlayan İstiklal Savaşı şehri harap etmiş.

6. Önceden Erzurum’un ticaretinin çok gelişmesinin sebebi neymiş?

Transit şehri olmasından, yani Trabzon-Tebriz yolunda bulunması dolayısıyla.

7. Erzurum’da toprak sahiplerinin ve Gürcü beylerinin kızlarından gelin olarak alınan kadınlara ne denirmiş?
“Paşa ” denirmiş.

8. Erzurumlu Edip Hoca, Arnavut Bey’in kardeşinin kızıyla evlenmek arzusu dolayısıyla fetva isteğinin önce reddedip, sonra niçin “cevaz” veriyor?
Arnavut Bey, Edip Hoca’yı küfürle itham edip, tabanca çekerek öldürmekle tehdit ediyor.

9. Başkenti Konya olan Selçuklu devletinin karşılaştığı “iki mühim hadise” nedir?
Haçlı seferleri ve Moğol istilaları.

10. Yazar, “Keykubat” “Keyhüsrev” gibi Selçuklu hükümdar ve vezirlerinin ismini neye benzetiyor?
Kur′an’ dan, Şehname’ den ve Oğuz Destanı’ndan beraberce koparılmış mücevherlere benzetiyor.

11. Konya’da ve diğer Selçuklu şehirlerinde, Selçuk mimarisinin en parlak devri hangi hükümdarın dönemine rastlar?
Alâeddin Keykubat devrine rastlar.

12. Mevlana ile babası Konya’ya hangi Selçuk hükümdarı tahta iken, hangi yılda gelirler? 

1228 yılında Alâeddin Keykubat tahtta iken gelirler.

13. Şeyh Edebâli, önce vermek istemediği kızı Mal Hatun’u Osman Bey’e daha sonra neden vermeyi kabul eder? Kısaca anlatınız.
Osman Beyin kendi evlerinde misafireten yattığı bir gece Osman Beyin gördüğü rüyasını dinledikten sonra kabul eder. Osman Bey rüyasında, Şeyh Edebâli’ nin göğsünden çıkan hilal şeklindeki ayın, bedir hâlinde kendi koynuna girdiğini ve daha sonra yine kendi karnından çıkan bir çınar ağacının bütün dünyayı sardığını görmüştür.

14. André Gide Bursa’da hangi camiden “ zekânın kemal halinde sıhhati” diye hayranlıkla bahseder.
Yeşil Camii’ den.

15. Bursa’da Zaman bölümünde yer alan, Emir Sultan menkıbelerinden birini anlatınız. 

Değneğiyle yere vurarak su taşırması……
Hoca Kasım isminde bir zengine verdiği bir sikkenin otuz bin ve daha sonra yüz otuz bin olması ve onunla bir zaviye yapılması.
Bir arslanın zincirini koparıp, Emir Sultan’ın türbesini ziyaret etmesi.

16. Yazarın çocukluğunda, bir Arabistan şehrinde tanıdığı hasta kadın, humma başlayınca İstanbul’un nesini sayıklarmış? Niçin?
İstanbul’un sularını, çeşmelerini sayıklarmış. Bu, onun ilacı gibi bir şeymiş, onları sayıklayınca iyileşirmiş.

17. Yazarın üzülerek andığı ve “İstanbul’da bugün mahalle kalmadı!” dediği mahallelerin yerini ne almıştır?
Apartmanlar

18. Yazara göre İstanbul’un Roma, Atina, Isfahan gibi mimari yönden zengin olan diğer tarihi şehirlerden üstün ve farklı tarafı neymiş?
Şehrin eşsiz tabiatıymış. Bu tabiat, mimari eserlerin görünmesine ayrıca yardım ediyormuş.

19. Sultan Ahmet, Süleymaniye gibi büyük mimari eserlerle birlikte, yazarın “küçük köşeler, sürpriz peyzajlar” dediği, İstanbul’u tamamlayan diğer unsurlar nelerdir?
Küçük camiiler, medreseler , çeşmeler, kapı çerçevesi, bahçeler, türbeler ve mezarlıklar…. gibi unsurlardır.

20. II. Selim’in yaptırdığı Boğaziçi’ndeki Beşiktaş Sarayı’nı sahili doldurarak genişleten ve bu sarayın Dolmabahçe Sarayı adıyla anılmasına sebep olan padişah kimdir?
thumbnail

Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı

Test 1 :

1. 1. Sahnenin Dışındakiler adlı romanın zamanı için aşağıdakilerin hangisi doğrudur?

a) II. Dünya Savaşı yıllarında geçer.
b) Roman 1920 yılında başlamaktadır.
c) II. Meşrutiyet döneminde başlayarak Cumhuriyet’in ilanına kadar devam eder.
d) 1940 yılında başlayan roman 6 yıl öncesine geri döner.
e) Cumhuriyet’in ilanından hemen sonrası anlatılır.

2. “Sahnenin Dışı” ifadesinden kastedilen nedir?

a) Cumhuriyet döneminde Anadolu’nun durumu.
b) Cumhuriyet döneminde İstanbul’un durumu.
c) İşgal döneminde Anadolu’da yaşananlar.
d) İşgal döneminin İstanbul’u ve İstanbul’da yaşananlar.
e) İşgal döneminde Beyoğlu’nda yaşananlar.

3. Roman kahramanının çocukluğunun geçtiği mahalle neresidir?

a) İsmail Efendi Mahallesi
b) İsmail Molla Bey Mahallesi
c) Elâgöz Mehmetefendi Mahallesi
d) Horhor Mahallesi
e) Vefa Mahallesi

4. Cemal İstanbul’a niçin dönmüştür?

a) Geçmişiyle hesaplaşmak için.
b) Babasının isteğiyle İstanbul’daki işleri yürütmek için.
c) Sabiha’yı bulmak için.
d) Akrabası İhsan çağırdığı için.
e) Tıp okumak için.

5. Romanda adı çok geçen “Mahur Beste” kime aittir?

a) Talat Bey’e
b) Tevfik Bey’e
c) Nâsır Paşa’ya
d) Muhlis Bey’e
e) Behçet Bey’e


6. Aşağıdakilerden hangisi Sabiha için yanlıştır?


a) Devrine göre çok açık fikirli, çevresindekileri hemen etkileyebilen bir yapıya sahiptir.
b) Yaptığı mutsuz evlilikten çıkış noktasını sahneye çıkmakta bulmuştur.
c) Babasının zoru ile Muhtar’la evlenmiştir.
d) Cemal’in çocukluk aşkıdır.
e) Annesi ve babasının geçimsizliği nedeniyle mutsuz bir çocukluk geçirmiştir.

7. Cemal’in Nâsır Paşa ile nasıl bir bağı vardır?

a) Nâsır Paşa Cemal’in uzaktan bir akrabasıdır.
b) Cemal Nâsır Paşa’nın kızı Rezzan’a âşıktır.
c) Nâsır Paşa Cemal’e İstanbul’daki işlerinde yardım etmektedir.
d) Cemal Nâsır Paşa’nın kâtibidir.
e) Cemal Nâsır Paşa’nın yalısında kalmaktadır.

8. Aşağıdakilerden hangisi romandaki millî mücadele yanlısı gizli teşkilat için çalışanlardan değildir?

a) İhsan
b) Cemal 
c) Muhtar
d) Muhlis Bey 
e) Tevfik Bey

9. Aşağıdakilerden hangisi romanda çizilen İstanbul manzarası için doğru değildir.

a) İşgal kuvvetlerine ait birliklerin İstanbul’da kol gezmesi.
b) İstanbul’da aristokrat çevre dışında hemen hemen her evde savaşın getirdiği açılardan izler bulunması.
c) İstanbul sokaklarında yabancı uyruklu insanların, özellikle Beyaz Rusların sayısının artması.
d) Savaştan, işgalden kendisine kâr sağlamış insanların bulunması.
e) İstanbul halkının çoğunlukla Anadolu’da yaşananlardan haberdar olup onlara destek vermesi

Cevap Anahtarı :


1-b   2-d   3-c   4-e   5-a   6-c   7-d   8-c   9-e

Test 2 :

1. Sahnenin Dışındakiler adlı romanın ana karakteri kimdir?

a) Ahmet Cemil
b) Celal
c) Cemal
d) Muhlis Bey
e) Mümtaz

2. Romanın en önemli kadın kahramanı kimdir?

a) Bihter
b) Mehpare
c) Lamia
d) Saniye
e) Sabiha

3. Romanda sahne olarak düşünülen mekân hangisidir?

a) İstanbul
b) Ankara
c) Avrupa
d) Anadolu
e) İzmir

4. Yazar, Sahnenin Dışındakiler adlı romanında hangi yılları anlatmaktadır?

a) Dünya Savaşı yılları
b) Kurtuluş Savaşı yılları
c) Dünya Savaşı yılları
d) Tanzimat dönemi yılları
e) 1930’ lu yıllar

5. Romanda yazar, “sahnenin dışındakiler” diyerek kimleri kastetmiştir?

a) İstanbullular
b) Milli Mücadele taraftarları
c) Saray ve çevresi
d) İttihat ve Terakki yanlıları
e) Avrupalılar

6. Romanda ana karakteri en çok etkileyen erkek kahraman kimdir?

a) Hasan
b) İhsan
c) Muhlis Bey
d) Nasır Paşa
e) Mazhar

7. Romanın, aynı dönemi anlatan diğer eserlerden farkı nedir?

a) Milli Mücadele yıllarında İstanbul’ u ve İstanbulluları anlatması.
b) Milli Mücadele yıllarında Ankara’ yı ve Ankara Hükümetini anlatması.
c) Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’u anlatması.
d) Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’ yı anlatması.
e) Tanzimat döneminde saray ve çevresini anlatması.

8. “Sahnenin Dışındakiler” adlı roman, yazarın aşağıda adı geçen hangi eseriyle birbirini tamamlar ve birbirinin devamı niteliğindedir?

a) Saatleri Ayarlama Enstitüsü
b) Huzur
c) Beş Şehir
d) Boşluğa Açılan Kapı
e) Bursa’ da Zaman

9. Romanda baş kadın kahramanla evlenen ve onu mutsuz eden, savaş zengini kahraman kimdir?

a) İhsan
b) Cemal
c) Muhlis Bey
d) Nasır Paşa
e) Muhtar

10. “Sahnenin Dışındakiler” adlı romanın baş kadın kahramanı romanın sonunda ne durumdadır?


a) İntihar eder.
b) Hastalıktan ölür.
c) Anadolu’daki mücadeleye katılır.
d) Tiyatro sahnesinde iki kadın oyunculardan biri olur.
e) Sevdiğine kavuşur.


CEVAPLAR:

27 Mart 2019 Çarşamba

thumbnail

Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI: HUZUR

KİTABIN YAZARI: AHMET HAMDİ TANPINAR

KİTABIN KONUSU:

Mümtaz’ın Nuran’a olan aşkının öyküsü.

KİTABIN ÖZETİ:

Mümtaz ve Suat'ın Nuran'a olan aşklarıdır öykünün merkezi. Mümtaz ve Nuran birbirini sevmekte ve evlenmeyi tasarlamaktadırlar. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeni ile Nuran'dan ayrılan Mümtaz'ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II.Dünya savaşının başladığı haberi verildiği sırada, Suat'ın hayalini gören Mümtaz merdiven başına yıkılır (bazı edebiyat incelemecileri, sonda Mümtaz'ın öldüğü biçiminde yorumlar yapmış olsalar da, Tanpınar'ın metninde ölüm telaffuz edilmiyor).

Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarşısında, salaş dükkanlarda, bit pazarında, Çekmece'de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaştırırken, İstanbul'un bir kronikçisi, İstanbul'da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köşelerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur'un sonraki bölümlerinde Boğaz'a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır. Geçilmemesi gereken bir sınırı çiğnemiştir o!

Her yeni tecrübe gibi şahsîdir, her yeni tecrübe gibi ilktir. Mümtaz, bindiği bir Ada vapurunda Nuran’a rastlamış ve “Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânasında velûd bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini” farketmiştir. Bu tesbitin arkası kendiliğinden gelecek ve zalim bir çocukluğun ara sokaklarından geçerek kendisini İhsan’ın kollarına atan Mümtaz, fikrî zeminini sağlamlaştırmış bir insan olarak duygusal arka planını inşa etmeye soyunacaktır: “O madem ki artık benim için herşeydir, o halde bütün kâinatımla ona taşınmalıyım.” der.

KİTABIN ANA FİKRİ:

Her aşkın bir ızdırap ve çilesi bazen insana mutluluk bazen de mutsuzluk verir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Dört bölümden oluşan kitabın her bölümü, öykünün dört kahramanının, İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz'ın adlarıyla verilir. Ancak, romanın ana karakteri Mümtaz'dır. Yazar, diğer üç karakteri de Mümtaz'la olan ilişkileri çerçevesinde tanıtır bize. Birinci dönem Türk romanında mekan Doğu-Batı değerlerini temsil etmek bakımından bir anlam taşıyor ve kent ikiye ayrılıyordu. İstanbul tarafının mahalleleri Osmanlı-İslam geleneklerinin, göreneklerinin değerlerinin yaşadığı semtlerdi. Beyoğlu tarafı ise kentin Batılılaşmış öteki yarısıydı. Oturulan mekan olarak konak ve apartman Doğu-Batı karşıtlığının simgesiydi. İlk dönem yazarları arasında, Doğu-Batı karşıtlığı ve kimlik sorununu, İstanbul'un farklı semtlerini karşı karşı getirerek işlemektedir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 İstanbul doğumlu. Babasının işi gereği, ilkokuldan liseye kadar Andolu'nun çeşitli şehirlerinde sürdürdü eğitmini. İstanbul Darülfünun Edebiyat bölümününden 1923'de mezun olduktan sonra Erzurum, Konya ve Ankara'da edebiyat öğretmenliği yaptı. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler veren Tanpınar, İÜ Edebiyat Bölümü Tanzimat Edebiyatı kürsüsünde proesörlüğe seçildi. 1942-1946 yılları arasında Maraş milletvekili olduktan sonra yeniden eğitim hizmetine döndü, 1949 yılında İÜ Edebiyat Bölümü Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne getirildi. 1962 yılında kalp rahatsızlığı sonucu ölen Ahmet Hamdi, çok sayıda şiir, hikaye, roman ve deneme yazmıştı.

1949 tarihinde basılan "Huzur", Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en tanınmış romanıdır.

About